Bazı kimselerde ise hastalık ırsîdir. XVI. yüzyıl Osmanlı tıp eserlerinin çoğunda geçen “giciyik” ; uyuz hastalığı ve kaşıntı anlamına gelmekte olup uyuzdan farklı kaşıntı olarak ele alınmıştır. Sulu uyuz olarak adlandırılan egzama, mantar, uyuz ve bitlenmeyle birlikte olabileceği gibi günümüzde ruhsal nedenlerin
belirtilerini ortaya çıkaracağı ve buna bağlı olarak gergin kişilerde kaşıntı duygusunun daha yoğun hissedileceği öne sürülmüştür
XV. yüzyılda Geredeli İshak b. Murad, “Edviye-i Müfrede” adlı eserde giciyiğin (kaşıntı) kan nedeniyle olabileceğini ifade ederken XIV. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyılın başlarında yaşamış ünlü Türk hekimlerinden Hekim Hacı Paşa adıyla da bilinen Celaleddin Hızır b. Hoca Ali’nin koruyucu hekimlik konusunda yazdığı “Müntehab al-Şifa” adlı eserinde ise sulu uyuz olarak adlandırılan egzamanın kan, ya da safranın bozulmasından, tuzlu balgam , ya da sevdadan olabileceği belirtilmektedir Şerafeddin Mağmumî ise 1910’da yazdığı “Kamus-i Tıbbî” adlı eserde egzamanın kaşıntı ile başladığı, romatizmal hastalıklarda, kadınlarda menopoz döneminde ve ergenlik çağlarında sık görüldüğü, etkili bir ilacının olmadığını ifade etmiştir . Türk tıp tarihi boyunca egzama hastalığının tedavisinde, tek bir yönteme bağlı kalınmayıp çeşitli tedavi yöntemleri kullanılmıştır. Türkler akupunkturun farklı bir uygulaması olan moksayı (dağlama) egzama tedavisinde kullanmıştır Moksada akupunktur iğneleri yerine, belirli noktalara yanıcı toz bir madde konulup yakılarak hastalık tedavi edilir. XIII. yüzyıl başlarında Anadolu Selçukluları döneminde içinde egzamanın da bulunduğu birçok cilt hastalığının tedavisi için kaplıcalar yaptırılmış, yine geçmişten günümüze kadar hastalığın tedavisi için ziyaret yerlerine seccade, ibrik,
tespih gibi adaklar bırakılmıştır . XV. yüzyılda Geredeli İshak b. Murad ,“Edviye-i Müfrede” adlı eserde egzamanın tedavisinin kan aldırma olduğunu söylemiştir. Ayrıca aynı kitap içerisinde tedavi için bitkisel reçetelere de yer vermiştir Egzama hastalığının tedavisinde kullanılan bu yöntemlerinin bazıları bugün de Anadolu’da hâlen kullanılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder